Aldatan Eşin Sevgilisi Aleyhine Tazminat Hükmedilemez


Yazar: Av. Bilge İŞ & Av. Selçuk ENER
04.07.2024 16:58:31
Aldatan Eşin Sevgilisi Aleyhine Tazminat Hükmedilemez

Eşlerden birinin güven sarsıcı eylemi veya zinaya konu eylemi her ne kadar evlilik birliğini sonlandırmaya yetse de ve bu eşi tazminat ile cezalandırmaya da yetse de 3. Kişiye karşı herhangi bir yaptırım söz konusu değildir. Hukukçular dışındaki çoğu kişi bu durumdan haberdar değildir. Aldatılan bazı kişiler de 3. Kişinin de cezalandırılması gerektiğini savunmakta ve bu kararı doğru bulmamaktadırlar. Her ne kadar memnuniyet ile bu karara yaklaşılmasa da 3. Kişinin evliliğin yüklediği sadakat yükümlülüğünün tarafı olmaması bu kararın haklı zeminini oluşturmaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,  2021/239 E. 2022/1118 K. 20.09.2022 tarihli kararı şu şekildedir.

“…I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Davada Davacı İstemi:

5. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilini ölümle tehdit ve hakaret eden ... (...) ile kardeşi olan ...’in şikâyet üzerine ... Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2011/174 E., 2011/500 K. sayılı kararı ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına karar verildiğini, özel rehabilitasyon merkezinde çalışan müvekkilinin bu eylemlerden dolayı manevi üzüntü ve ızdırap yaşadığını ileri sürerek ... ile ...’in ölümle tehdit ve hakaret eylemlerinden dolayı her birinden ayrı ayrı 7.500TL olmak üzere toplamda 15.000TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Asıl Davada Davalılar Cevabı :

6.1. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı def'înde bulunduklarını, manevi tazminat şartlarının oluşmadığını, olayda müvekkilinin de hakarete uğrayıp tehdit edildiğini, müvekkilinin dava dışı eşini davacı ile samimi bir şekilde arabaya binerken görmesi sebebiyle aralarında tartışma yaşandığını, eşinin müvekkili üzerine arabayı sürüp olay yerinden uzaklaşması sonrası davacı ile annesinin olay yerine gelerek müvekkiline hakaret ettiklerini ve dövdüklerini, müvekkilinin hakaret ve tehdit kastı olmadığını, olayın sadece müvekkilinin dava dışı eşi ile davacı arasındaki yakın arkadaşlığın müvekkilinin gözü önünde yaşanmasından dolayı çıktığını, talep edilen tazminat miktarının da fahiş olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

6.2. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı def'înde bulunduklarını, manevi tazminat şartlarının oluşmadığını, davacı ile yaşanan olaylara ilişkin diğer davalı ... ile benzer beyanlar ile davacının saldırısına uğrayan kardeşini koruduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Birleşen Davada Davacı İstemi:

7. Davacı ... (...) vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin eşi ... ile 20.08.2000 tarihinde evlendiğini, 2009 yılı Ocak ayı sonunda annesinin ameliyatı nedeniyle müvekkilinin evde olmadığı sırada eşinin özel eşyalarını ve ortak mülkiyetleri olan aracı da alarak evi terk edip ardından boşanma davası açtığını, boşanma davası devam ederken müvekkilinin ... ile eşini ortak mülkiyetleri olan araçta görmesi üzerine arabada ne işi olduğunu sorduğunda davalının tahriki ve karşı sözleri ile tartışma çıktığını, çıkan tartışma sebebiyle ... Asliye Ceza Mahkemesinde müvekkilinin sanık olarak yargılandığını ve ceza aldığını, bu olaylar sonrasında arabanın torpidosunda bulunan eşinin telefonunda duygusal mesajlar gördüğünü, bu mesajları mahkeme kanalıyla tespit ettirmesine rağmen davalı ve eşinin bu ilişkiyi inkâr ettiğini, ancak gerek boşanma davasında gerekse ceza davasında tanık beyanlarıyla davalının ilişkisinin kesinlik kazandığını, yaşanan ilişki sebebiyle müvekkilinin dava dışı eşinin tehdit ve hakaretlerine maruz kaldığını, davalının evli olduğunu bildiği hâlde müvekkilinin eşiyle ilişki yaşaması ve bu ilişkiyi devam ettirmesi nedeniyle müvekkilinin boşanmak zorunda kaldığını, evliliğin davalı yüzünden sona erdiğini, eşin boşandıktan kısa bir süre sonra davalı ile evlenmesinin de iddialarını doğruladığını, yaşanan olaylar sebebiyle müvekkilinin kişilik haklarının ihlâl edildiğini ileri sürerek 15.000TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Birleşen Davada Davalı Cevabı:

8. Davalı ... (...) vekili cevap dilekçesinde; davacının manevi tazminat davasının hukukî dayanağının olmadığını, davacı ile eşinin eşit kusurlu olarak geçimsizlik sebebine dayalı boşandığını, boşanma nedeninin eşin müvekkili ile ilişkisi olmadığını, boşanma kararında da bu ilişkinin sübuta ermediğinin gösterildiğini, açılan davayı kabul etmediklerini, yaşanan olaylarda müvekkilinin bir kusurunun olmadığını, kesinleşen boşanma kararı sonrası davacı ve kardeşinin müvekkilinin davacının eşi ile ilişkisinin olduğu yönünden söylemler çıkardıklarını, çevresi nezdinde aklanabilmek adına müvekkilinin bu evliliği yaptığını ve dul bir kişiyle evlendiğini, boşanma davasında taraf olmadığı için müvekkilinden tazminat talep edilmesinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

9. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.05.2014 tarihli ve 2011/461 E., 2014/294 K. sayılı kararı ile; ... ve ...’in ... aleyhine karşı hakaret ve tehdit teşkil eder beyanlarda bulunduklarının ceza dosyası ve dinlenen tanık beyanları ile sabit olduğu, bu olaylar karşısında ...’in kişilik haklarının saldırıya uğradığı, birleşen davada ise ...’in, ...’in eşi ile aynı işyerinde çalıştıkları sırada evli olduğunu bilerek duygusal yakınlaşma yaşayarak kişilik haklarına saldırıda bulunduğu, boşanma davasında ilk derece mahkemesince eşlerin eşit kusurlu kabul edilmesi sonrası Yargıtay tarafından ...’in eşi ...'in ... ile olan ilişkisi, evi terk etmesi nedenleriyle daha çok kusurlu kabul edilmesi gerektiği yönünde bozulmasının da ilişkiyi doğruladığı gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kısmen kabulü ile asıl davada her bir davalıdan ayrı ayrı 1.500TL olmak üzere toplam 3.000TL manevi tazminatın suç tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline, birleşen davada ise 10.000TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte birleşen dava davalısından tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

10. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı- birleşen davada davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 01.10.2015 tarihli ve 2014/12761 E., 2015/10428 K. sayılı kararı ile;

“…1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacı-birleşen dosyada davalı ...'in asıl davaya yönelik temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Davacı-birleşen dosyada davalı ...'in birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarına gelince; asıl ve birleşen dava kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Mahkemece asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı-birleşen dosyada davalı ... tarafından temyiz edilmiştir.

Somut olaya gelince, davalı ...'in ve dava dışı eski eşin davacıya yönelik, bütün olarak aldatma mahiyetindeki davranışlarının manevi tazminatı gerektirip gerektirmeyeceğinin tartışılması gereklidir.

Davalı ...'in doğrudan davacının bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunduğundan söz edilemez. Yukarıda anılan yasada yükümlülüğünü ihlal eden eşin eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişiler yönünden herhangi bir düzenleme getirilmemiştir.

Dava konusu eylemin gerçekleştiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK'nın müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerinin de uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Zira, söz konusu Yasa'nın 50. maddesinde haksız fiil nedeniyle müteselsilen sorumluluğuna gidilebilecekler gösterilmiştir. Yukarıda açıklanan yasal duruma göre, davalı zararın meydana gelmesinden asli olarak sorumlu tutulamaz. Yine Yasa hükmünün aradığı anlamda iştirak hali de söz konusu olamaz. Zira iştiraken işlenebilir bir eylemin varlığının kabul edilebilmesi için, eylemin müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olması gerekir. Ayrıca haksız fiil sorumluluğunu, geniş ve belirsiz bir kavram olan sadakat yükümlülüğünü ihlal etmeye iştirak çerçevesinde değerlendirmek, bu sorumluluğu belirsiz hale getirecektir.

Açıklanan nedenlerle, BK'nın 49 (TBK.58) maddesine göre, davalının eylemi, davacının kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul edilemez. Mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, birleşen davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulü doğru görülmemiş ve bu yön bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile oy çokluğu ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

12. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 28.02.2017 tarihli ve 2016/455 E., 2017/157 K. sayılı kararı ile; davalının davacının eşi ile cinsel ve duygusal birliktelik yaşayarak davacının evliliğinin sona ermesine sebebiyet veren unsurlardan biri hâline geldiği, dolayısıyla davacının manevi bütünlüğüne zarar verdiği, somut dava yönünden olması gerekenin evlilik birliğinde üçüncü kişi konumunda olan davalının mevcut ve hukuken korunan evliliğin sona ermesinden sonra davacının eşi ile birliktelik yaşaması olduğu, aksi yöndeki düşüncenin sosyal aile yapısının bozulmasına ve aile birliğine sadece birliğin taraflarınca değil tüm toplumca saygı duyularak bunun gerektirdiği yükümlülüklerin göz ardı edilmesine sebebiyet vereceği, sosyal topluluklarda her türlü ilişkinin var olması mümkün ise de Anayasada teminat altına alınmış insan haklarının dahi diğer bireylerin haklarının başladığı yerde biteceği, davalının istediği kişiyle birliktelik yaşama özgürlüğünün olduğu ancak evli bir kişi ile birliktelik yaşadığında bunun bir bedelinin olacağını öngörerek buna göre davranması gerektiği, davalının bu davranışı nedeniyle davacının evliliğine zarar vermekte olduğunu bilmemesinin mümkün olmadığı, aile yapısının geleneksel olarak korunduğu toplumumuzda eşlerin bir arada iken mevcut sorunlarını çözme ve evliliklerini devam ettirme eğiliminde oldukları, ancak eşlerden birinin başka bir birliktelik yaşamasının bu çözüm psikolojisine engel olup ailenin korunmasını zorlaştıracağı, davalının gerek yaşı gerekse sosyal statüsü gereğince bunun farkında olmamasının mümkün olmadığı, bu hareket ve zararın dava dışı eşin hareketinden bağımsız olduğu, yargı organlarının toplumun sosyal yapısını göz ardı etmeden karar vermesi gerektiği, davalının hareketinin doğrudan davacının bedensel veya ruhsal bütünlüğüne zarar vermemiş olduğunun kabul edilemeyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

13. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 20.12.2018 tarihli ve 2018/4-314 E., 2018/2016 K. sayılı kararı ile; “…Mahkemece, kısa kararda;

1-Mahkememizin 06.05.2014 tarihli kararında direnilerek, birleşen dava olan mahkememizin 2012/268 Esas sayılı dava dosyası yönünden davanın KISMEN KABULÜ ile, 10.000,00TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte birleşen dava davalısından alınarak birleşen dava davacısına verilmesine,

2-Fazlaya ilişkin talebin reddine,…” karar verilmesine karşın, gerekçeli kararda;

“…1-Mahkememizin 06.05.2014 tarihli kararında direnilerek, birleşen dava olan mahkememizin 2012/268 Esas sayılı dava dosyası yönünden davanın KISMEN KABULÜ ile, 10.000,00TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte birleşen dava davalısından alınarak birleşen dava davacısına verilmesine,

2-Fazlaya ilişkin talebin reddine,

3-İşbu dava dosyası yönünden karar kesinleşmiş olmakla bu hususta hüküm kurulmasına yer olmadığına,…” şeklinde hüküm kurularak kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişki yaratılmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294/3. maddesi uyarınca kararın tefhimi her hâlde HMK’nın 297/2. maddesinde belirtilen hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçilerek okunması suretiyle olur.

Bu durumda gerekçeli kararın, tefhim edilen karar yanlışta olsa buna uygun düzenlenmesi gerekmektedir. Yanlışlık ancak Yargıtay yoluna başvurulması ve kararın bozulması halinde düzeltilebilir. Bu aykırılık kamu düzenine ilişkin olup diğer yönler incelenmeden tek başına bozma sebebi olur. Kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunmasının bozma sebebi yapılması ise, 10.04.1992 tarihli ve 1991/7-4 K. sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı gereğidir.

Bu nedenle mahkemece yapılacak iş, tefhim edilen kısa karara uygun gerekçeli karar ve buna uygun hüküm oluşturmak olup buna aykırı direnme kararı usul yönünden bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar usulden bozulmuştur.

14. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.06.2019 tarihli ve 2019/59 E., 2019/450 K. sayılı kararı ile; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun usul bozması doğrultusunda önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

15. Direnme kararı süresi içinde asıl davada davacı-birleşen davada davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleşen dosya yönünden, evlilik birliği devam ederken davacının eşi ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalının bu eylemi nedeniyle davacının manevi tazminat isteminde bulunup bulunamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

17. Direnme kararının verilmesinden sonra temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunca verilen 06.07.2018 tarihli ve 2017/5 E., 2018/7 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı ile "Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağına" karar verilmiştir.

18. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede, anılan içtihadı birleştirme kararının eldeki uyuşmazlığa etkisi tartışılıp değerlendirilmiştir.

19. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun “İçtihadların birleştirilmesini istemek yetkisi ve bağlayıcılığı” başlıklı 45. maddesinde;

“İçtihadların birleştirilmesini Birinci Başkan, doğrudan doğruya veya Yargıtay dairelerinin veya genel kurulların verdikleri karar sonucunda veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının bizzat yazı ile başvurması hâlinde, ilgili kuruldan ister. Bu istemlerin gerekçeli olması zorunludur.

Diğer merci veya kişilerin gerekçe göstererek yazılı başvurmaları hâlinde, içtihadı birleştirme yoluna gitmenin gerekip gerekmediğine Birinci Başkanlık Kurulu karar verir. Bu karar kesindir.

İçtihadı birleştirme kararlarının değiştirilmesi veya kaldırılmasının istenmesi de yukarıdaki usule bağlıdır.

İçtihadı birleştirme görüşmeleri, alınmış olan ilke kararları çerçevesinde yürütülür ve kararları yazılır.

İçtihadı birleştirme kararları benzer hukukî konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.

İçtihadı birleştirme kararlarının niteliğini açıkça belirten özeti, kararın verilmesini izleyen en kısa zamanda Adalet Bakanlığına bildirilir. Adalet Bakanlığı bütün adliye mahkemelerine ve Cumhuriyet savcılıklarına bu kararları gecikmeksizin duyurur.

İçtihadı Birleştirme Kurulları, genel kurulların veya dairelerin kararlarındaki gerekçe ve görüşlerle bağlı olmaksızın sorunu başka bir görüşle karara bağlayabilirler.” hükmü yer almaktadır.

20. Bu yasal düzenleme gereğince, içtihadı birleştirme kararlarının benzer hukukî konularda Yargıtay genel kurulları, daireleri ve adliye mahkemeleri için gerekçeleri ile açıklayıcı, sonucu ile bağlayıcı olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

21. Tüm bu açıklama, yasal düzenleme ve 06.07.2018 tarihli ve 2017/5 E., 2018/7 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ışığında somut olay incelendiğinde; davacı tarafından, dava dışı eşi ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalının bu eyleminin kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğu iddiasıyla manevi tazminat talep edildiği anlaşılmaktadır.

22. Davacının dava dilekçesinde manevi tazminat istemine dayanak olarak gösterdiği maddi olgular; evlilik birliğinin devamı sırasında davacının dava dışı eşi ile sadakat yükümlülüğünün ihlâli niteliğindeki eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişi olan ve evlilik birliğinin tarafı olmaması nedeniyle üçüncü kişi konumunda bulunan davalının salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eylemine ilişkindir. Bu davada; davalının, dava dışı eş ile evli olduğunu bilerek birlikte olmaktan ibaret olduğu anlaşılan eyleminden başka doğrudan doğruya davacıya yönelik olarak bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlâlinde bulunduğuna dair bir iddia da bulunmamaktadır. Bu nedenlerle eldeki davanın konusu itibariyle 06.07.2018 tarihli ve 2017/5 E., 2018/7 K. sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararı kapsamında değerlendirilmesi gereklidir.

23. Diğer taraftan birleşen dosyanın dava tarihi 23.05.2012 olduğu hâlde gerekçeli karar başlığında 28.05.2012 olarak gösterilmesine ilişkin yanlışlık, mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan bu husus ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

24. Hâl böyle olunca; yukarıda açıklanan ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 45/5 maddesi gereğince bağlayıcı olan söz konusu içtihadı birleştirme kararı ile "Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağına" karar verilmiş olmakla birleşen dava davacısı tarafından üçüncü kişi konumundaki birleşen dava davalısı aleyhine açılan manevi tazminat davasında mahkemece verilen direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir…”

Yukarıdaki içtihattan anlaşılacağı üzere eğer evlilik halinde iken eşlerden biri başka biri ile ilişki yaşamışsa aldatılan eşin 3. Kişi olan kişiye tazminat dava açması (aldatma durumundan dolayı)  söz konusu değildir. Bazı TV programlarında bunun istenebileceğine ilişkin talihsiz görüntülere rastlasak da bu tarz eylemlere girişilmeden önce ir avukata danışılması elzemdir. Aksi halde dava masrafları ile baş başa kalınacaktır

Ener Avukatlık Bürosu ile +90 212 570 4046 numaralı hattımız üzerinden iletişime geçebilirsiniz!