Basın Kanunu Ve Türk Ceza Kanununda Yapılan Son Değişikliklere Dair Değerlendirme
İfade özgürlüğüne temel dayanak olan AİHS ve bu sözleşmeye paralel düzenlemeleri içeren Türk Anayasası ile bireyin, devlet eliyle ifade özgürlüğünün kısıtlanmaması ve dolayısıyla refah ve demokratik bir toplum düzeninin tesis edilebilmesi amaçlanmıştır. Devletin varoluş mantığı ve amacı, sınırları içerisinde yaşayan vatandaşlarının haklarını gözetmek suretiyle onların refahını ve yaşam standartlarını arttırmaktır. Toplumu tek bir çatı altında birleştiren ve toplumdan kendilerini yönetme yetkisini devralan devlet, bu yetki karşısında edindiği statü sebebiyle birtakım ödevlere de sahiptir. Statü hakları olarak adlandırdığımız bu ödevler, pozitif ve negatif statü hakları olarak bilinmektedir. Bu haklardan negatif statü hakları, niteliği itibariyle kişinin dokunulamayacak özel alanlarını belirleyen hak ve hürriyetlerdir. Bu kapsamda temel hak ve özgürlüklerin korunması, devletin bir yükümlülüğüdür. Zira toplum için var olmuş devletin, toplumun hakları üzerinde bir esaret anlayışı içerisine girmesi, devletin asli amacıyla taban tabana bir zıtlık oluşturacaktır. Bu aykırılıklar, aktif statü haklarına ve özellikle ifade özgürlüğüne yönelik getirilen sınırlamalar sebebiyle demokratik düzeni oluşturan dinamiklerin sarsılması ile ortaya çıkmaktadır.
AİHS Madde 10
1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.
Bu düzenleme ile ifade özgürlüğünün kapsamı, yasayla öngörülen sınırlamalar dışında kamu makamlarının keyfi müdahalesine karşı korunmuştur. Paralel bir düzenleme de Anaysamızın 26. Maddesinde yer almakta ise de AİHS’de “işletmeler”in izne tabi tutulmasına karşın Anayasamızda “yayınlar”ın izne tabi tutulabileceği düzenlenmiştir. Tabi bu durum, ifade özgürlüğüne müdahalenin daha etkin ve sık görülebilmesini de beraberinde getirdiğinden, hak ihlaline sebep olabilecektir.
AİHM, ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin meşruiyetini, “üç aşamalı test” olarak belirlediği bir yöntem ile değerlendirmektedir:
1- Müdahale kanunla öngörülmüş olmalıdır.
2- Müdahale aşağıdaki çıkarlardan veya değerlerden bir veya daha fazlasını korumayı amaçlamalıdır: ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, kamu güvenliği, düzensizliğin veya suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın korunması, genel ahlak, şöhret veya başkalarının hakları, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi ve yargının otoritesinin ve tarafsızlığının korunması
3- Müdahale demokratik bir toplumun gereklerine uygun olmalıdır.
Ayrıca AİHM söz konusu maddeleri uygularken katı yorum ilkesi ile hareket etmekte ve geniş mahiyette algılanabilecek düzenlemeleri dar kapsamda değerlendirmek suretiyle karara bağlamaktadır. Böylelikle idare ve yargı uygulamalarındaki keyfiyetin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.
AİHS 17. ve 18. Maddeleri ile hakların kötüye kullanımı yasağı ile hakların kısıtlanmasının sınırları düzenlenmiştir.
MADDE 17: Hakları kötüye kullanma yasağı
Bu Sözleşme’deki hiçbir hüküm, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesi veya bunların Sözleşme’de öngörülmüş olandan daha geniş ölçüde sınırlandırılmalarını amaçlayan bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkı verdiği biçiminde yorumlanamaz.
MADDE 18: Haklara getirilecek kısıtlanmaların sınırlanması
Anılan hak ve özgürlüklere bu Sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamalar, öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz.
Böylelikle sözleşmede yasalarla getirilebilecek sınırlamaların ‘’hak ihlaline neden olmaması kaydıyla’’ ölçüsünü aşmaması gerekliliğine vurgu yapılmış ve mezkur düzenleme hüküm altına alınmıştır. Ne var ki AİHM Basın hürriyeti kapsamında verdiği bir kararında ‘’gerçeğe aykırı beyan taşıyan başlık’’ uyuşmazlığını değerlendirmiş, Mahkemeye, “gerçekle çelişme” durumunda mahkemelere tescili reddetme yetkisi veren kanun maddesinin “başvuranın davranışını düzenleyebilmesi için yeterli açıklıkta formüle edilmediğine” karar vermiştir.
Tüm bu düzenleme ve denetim sistemlerinin oluşturulmasındaki ortak amaç, otoritelere karşı özgürlüklerin güvence altına alınması, temel hak ve hürriyetleri, fikir ve haberleşme hürriyetini koruma altına alarak özgür ve bireyin hukuki menfaatlerine uygun bir yaşam standartı oluşturabilmektir. AİHS ve Anayasa olmak üzere her iki metinde de bahsi geçen hakların sınırlanmasına izin veren koşullar, müdahalesi zorunlu ciddi durumlardır. Bu koşullar, objektif tehlike unsurları karşısında makul sınırlamaları öngörmektedir. Sübjektif ve muğlak ifadeler, oluşturulacak istisnai durumları kılıf olarak kullanma riskini her daim içermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anayasası ve yasal mevzuatıyla insan haklarına saygılı bir hukuk devletidir. Bu niteliği itibariyle teknolojiyle birlikte değişen sosyal şartlara uygun olarak vatandaşlarının haklarına yönelik gerekli yasal düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür. Bahsedilen yükümlülük, devleti meydana getiren halkın, devrettiği yetkiler ile kendisinden üst bir merci olarak tayin ettiği devlet otoritesinin altında ezilmemesi için kendini güvence altına almasının asli unsurudur. Bu minvalde son zamanlarda gittikçe artan internet ve sosyal medya kullanımı, sosyolojik ve hukuki birçok problemle beraber kişisel verilerin ihlaline de yol açmıştır. Hızla artan internet kullanımı beraberinde gizli kimlikler ardında kişilerin onur, şeref ve haysiyetini, bununla beraber özel hayatın gizliliği gibi anayasal güvence altına alınmış tüm hakların ihlaline de yol açmaktadır. Aynı zamanda sahte profil ve hesaplarla yasa dışı içerik oluşturma, bu yolla farklı görüş, düşünce ve inançtan olanları itibarsızlaştırma, karalama ve hakaret gibi yollarla insanları baskı ve töhmet altında bırakmaları bu hususta düzenleme yapma gerekliliği doğurmuştur.
Kamuoyunda ‘Dezenformasyon Yasası’ olarak da adlandırılan “Basın Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 18 Ekim 2022 tarihinde resmi gazetede yayımlananarak yürürlüğe girdi.
Öncelikli olarak yalan haberi kasıtlı olarak üretmek ve yaymak anlamına gelen dezenformasyonun önlenmesini ve bu kapsamda tedbirlerin düzenlenmesini hedeflediği söylenen bu kanun, özellikle içerdiği yaptırımlar ve bu yaptırımların uygulanmasına gerekçe teşkil edecek olan suç tanımlamalarıyla hukuk çevrelerinde eleştiri ve yorumlara maruz kaldı.
Kanunun 1. ve 2. Maddeleri ile internet haber sitelerinin basın kanunu kapsamına alınması ile internet haber sitelerinin de süreli yayınlardan sayılacağı hususları düzenleme altına alınmış, basın kartı başvurularını değerlendirecek olan komisyonun tanımı yapılmıştır.
Devamı madde ile internet haber sitelerine getirilen ‘’yayına ilişkin bazı bilgileri internet ortamında sunma’’ yükümlülüğü ile herhangi bir hukuka aykırı fiile müsteniden başlatılabilecek yargılama sürecinin hızlandırılması ya da hukuka aykırı durumların yargı yüküne sebebiyet vermemesi adına, haber kaynağı ile doğrudan iletişim kurulması suretiyle hak ihlali veya dezenformasyon doğuran durumun ortadan kaldırılabilmesi sağlanacaktır. Bu durum gelişen teknolojiye paralel bir düzenleyici sistem tesisi oluşturacak, muhatap bulmak ve yargılamayı hızlandırmak bakımından yargı erklerinin ve başvurucunun hukuki sonuç elde etmesini kolaylaştıracaktır.
4. madde ile hukukun teknolojiye göre ne kadar geride kaldığı bir kez daha izhar olmuş, bu geç ama işlevli düzenlemeyle uygulamada ne işe yaradığı bilinmeyen yasaların amacıyla müsemma haline gelmesi sağlanmıştır. Ayrıca bu yasa hükmü ile internet haber sitelerinin beyanname vermesi gibi bir yükümlülüğü doğacağından bahisle buna ilişkin olarak uygulanabilecek müeyyide yayın durdurulması müeyyidesi yerine ‘’internet haber sitesi vasfının kaybının tespiti’’ müeyyidesidir.
6. madde ile yargılama sürecinin kolaylaştırılmasına yönelik olarak yayınların iki yıl süreyle saklanması zorunluluğu getirilmiştir.
Özellikle madde 7 ile yapılan yayınlardan zarar gören kişinin cevap yazısı aynı sitede aynı puntolarda 1 gün içerisinde hiçbir ekleme yapılmaksızın yayınlanacaktır. Eğer zarar veren içerik yayından kaldırılmışsa 1 hafta boyunca haber sitesinin ana sayfasında kalması sağlanarak yayınlanacağı belirtilecek, meydana getirilen haksız fiilin ortadan kaldırılması adına hem eşit hem de caydırıcı bir etki oluşturulması sağlanacaktır.
Devamı maddelerde ise basın kartı komisyonundaki başkanlık tarafından seçilen üye oranın artırılmasıyla, idarenin basın ve haberleşme sağlayıcıları üzerindeki baskı ve kontrol mekanizması güçlendirilmiştir. Bununla birlikte önceden mevzuatta yönetmelik ile düzenleme altına alınmış basın kartının verilmesi, basın kartının iptali ve basın kartına ilişkin hususlar kanun ile düzenleme altına alınmıştır.
İnternet haber sitelerinin reklam ve ilan yayımı kapsamına girmesi dolayısıyla bu hususta gazete ve dergilerle ortak müeyyidelere tabi tutulacağına dair düzenleme yapılmıştır.
Kanunun internet haber siteleri kapsamına içeriklerin kaldırılması/engellenmesi hükümleri de yerini almıştır. Sosyal ağ sağlayıcılarının paylaşılan içeriklerden olan sorumlulukları da geniş bir çerçevede hüküm altına alınmış ve mevcut düzende sosyal medya hesapları üzerinden maruz kalınan olumsuz etkilerin ağır bir şekilde yaptırıma bağlandığı görülmüştür.
Madde 29 vd. ile Türk Ceza Kanunu’na eklenen 217/A maddesi ile ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçu düzenlenmiştir. Madde içeriğine göre ‘’Sırf halk arasında endişe yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi yayan kimsenin, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması’’ öngörülmüştür. Düzenleme kapsamında failde özel kast, gerçeğe aykırı haberde ise özel nitelik ve fiilde elverişlilik unsuları aranmaktadır. Ayrıca hapis cezası üst haddi 2 yılın üzerinde olup tutuklama tedbirine hükmedilmesi mümkündür. Her ne kadar madde içeriği suçu özelleştirmiş olsa da belirtilen suça sebep teşkil eden eylem ‘gerçeğe aykırı, yalan haber’ yeteri kadar objektif bir kıstas değildir. Kanun nazarında bir çelişki de burada göze çarpmaktadır. Zira TCK m.2/1’de bahsi geçen belirlilik ilkesi ışığında kanuni düzenleme ile suç ‘belirlenmiş’ ancak sebep teşkil eden eylem ‘belirsiz’ ve ‘yönlendirilebilir’ bir konumda bırakılmıştır.
Düzenleme ile yalan habere karşı mücadele tutumu öne çıkarılmakla birlikte ifade özgürlüğüne yönelik içerdiği risk çok daha hassas bir konumdadır. Denetimle görevli mekanizmaların tarafsız tutum sergilemeleri yönündeki endişeler de göz önünde tutulmalıdır. Gerçek ve yalanların manipüle edilebildiği ve bunun kitleleri ne denli büyük ölçüde etkilediği düşünülecek olursa, getirilen bu yaptırım mevcut iktidarların politikaları çerçevesinde şekillendirilip aksi görüşler ‘gerçeğe aykırı yalan haber’ kisvesi adı altında cezai yaptırıma uygun bir kılıfa giydirilerek tabiri caizse ortadan kaldırılabilecektir. Demokratik toplum düzenine hizmet eden çok sesli ortam ‘kanuna uygun olarak’ susturulabilecektir. İfade özgürlüğü için gerekli olan hukuka güven ortamının ise ne denli zedeleneceği zaten aşikardır.
Bu noktada tekrar hatırlatmak gerekir ki: AİHM Basın hürriyeti kapsamında verdiği bir kararında ‘’gerçeğe aykırı beyan taşıyan başlık’’ uyuşmazlığını değerlendirmiş, Mahkemeye, “gerçekle çelişme” durumunda mahkemelere tescili reddetme yetkisi veren kanun maddesinin “başvuranın davranışını düzenleyebilmesi için yeterli açıklıkta formüle edilmediğine” karar vermiştir.
Madde 34 ile yaptırımların uygulanabilirliğinin arttırılmasına yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca sosyal ağ sağlayıcısının, suç teşkil eden paylaşımı ‘retweet’ edilmesinin de suç oluşturup oluşturmayacağı hususunda ihtilafların bulunduğu bir ortamda, başkasının yayın yoluyla suç işlediği düşünülen içeriği yayınlamasına binaen sorumluluğunun doğacağı kanuni düzenleme de çekinceli bulunan başka bir husustur.
Sonuç ve Kanaatimiz
Gelişen teknolojiye kıyasla yargılama sisteminin güncel olmayıp akim kalması ve hukuka aykırı fiillerin gelişen ve değişen dünyaya özgü biçimlerde, kanun boşluğu oluşturacak nitelikte çoğalması dolayısıyla hukuki regülasyonlar zaruret halini almıştır. Gerek mevcut yasa hükümlerinin revize edilmesi gerek yeni yasa hükümlerinin ihdas edilmesi suretiyle anayasal bir başka hak olan Adil Yargılanmanın tesis edilmesi ve kişilik haklarına saldırının önlenmesi amacıyla yeni hukuki düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Söz konusu kanun ile bu hususta yenilik doğuran birçok yasa değişikliğine yer verilmiştir.
Nitekim Anayasa’nın 5. Maddesi
‘’ Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.’’
İle kişilerin huzuru ve toplumun refahının korunması, devletin temel amaçlarından biri olarak belirtilmiştir. Mamafih aynı amaç ve görevler içerisinde sınırlamalara yönelik engellemelerin de yükümlülük olarak belirtilmesi haklar arasında denge kurulması zaruretinin devletin temel amaç ve görevi olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Haber alma özgürlüğü amacı itibariyle doğru haberi almaya hizmet etse de başta günümüzdeki tarafgir yayımcılığın tutumu göz önüne alınırsa, bunun mevcut iktidarlar tarafından nasıl ve ne şekilde suistimal edilebileceği öngörülen bir ihtimaldir. Herkesin kendi gerçeğini korkmadan, çekinmeden ve zarar vermeden dile getirebileceği bir ortam ise ideal demokratik ortamdır. ‘Cevap hakkı’ dediğimiz mekanizma hali hazırda bir sosyal kanıt aracıdır. Seçim özgürlüğü halka bırakılmalıdır. Böyle bir ortamda gerçekler ideoloji ve politikalara göre değil somut delillere göre halka yansıtılır.
Özellikle madde 29’da TCK’ya eklenen 217/A maddesi, sayılan hak ve hürriyetlere ciddi zarar verebilme potansiyeli taşımaktadır. Özgürce ve herhangi bir etki altında kalmadan yayım yapılmasına ket vurulabilme potansiyeli taşımaktadır. Gerek ülkemizin politik konumu gerek içinde bulunduğumuz ya da bulunabileceğimiz siyasi konjonktür ve gerek istikrarsız komşu ülkeler bu suçun hükümetlerce siyasi saiklerle kullanılmasını mümkün kılabilmekte ve maddede geçen “gerçeğe aykırı bilgi”, ifadesinin kimler tarafından hangi saiklerle belirleneceği sorusunu akıllara getirmekte ve hukukun temel ilkelerinden belirlilik ve öngörülebilirlik ilkeleriyle de ters düşmektedir.
Yıllar önce resmi makamlarca reddedilen olaylar yıllar sonra yine resmi makamlarca kabul edilebiliyorken bu maddenin nasıl uygulanacağı hususu ayrıca bir soru işareti oluşturmaktadır. İdarenin basın ve dolayısıyla ifade özgürlüğüne karşı yaptırım keyfiyeti durumu hasıl olabilecek ve yargının hüküm altına almadığı bir kanaatin belirlilik ilkesiyle bağdaşmayacak şekilde idarenin tasarrufuna sunulması ifade özgürlüğüne müdahalenin önünü açacaktır.
Anılan konular ile ilgili yasal düzenlemelerin gerekliliğini desteklemekle birlikte temel hak ve hürriyetlerin muhafazasını onları incitmeyecek derecede hüküm altına almak, kötü niyetli uygulamalara mahal vermeyecek ve kanun tasarısının gerekçesinde zikredilen maksadın hasıl olabilmesine doğru zemin hazırlamış olacaktır.
Ener Avukatlık Bürosu ile +90 212 570 4046 numaralı hattımız üzerinden iletişime geçebilirsiniz!