Boşanma Davalarında Kusur Ve Yargıtay'ın Bakış Açısı
Kusur, evlilik ile birlikte iki tarafa da yüklenen yükümlülüklerin iradi olarak yerine getirilmemesi veya yükümlülüklerin gerektirdiği dikkat ve özenin gösterilmemesidir.
Türk Hukuku’nda boşanma, evliliğin sona erme şekillerinden biridir. Boşanmanın temel ilkeleri şu şekilde sıralanmaktadır1.
· Kusur ilkesi: Eşlerden birinin en azından hafif kusuru sebebiyle açılan boşanma davası ile evliliğin sona ermesine sebep ilkedir.
· Temelden sarsılma ilkesi: Eşlerden birinin veya ikisinin kusurlu davranışı veya kusuru olmaksızın gerçekleştirdiği eylemlerden dolayı evliliğin devamının mümkün kılınamayacak olması sebebiyle evliliğin sonlanmasına sebep olan ilkedir.
· Elverişsizlik ilkesi: Evliliğin devamı için eşlerin ikisinde de olması gereken bazı özelliklerin olmayışı ve bu sebeple evliliğin sonlanmasında kullanılan ilkedir. Bu ilke akıl hastalığı, kısırlık, madde bağımlılığı, gelecek nesiller için tehlike yaratabilecek bedensel ve ruhsal hastalıklar halinde oluşan boşanma hallerinin temelinde yer almaktadır2.
· Eylemli ayrılık ilkesi: Bu ilke eşlerin bir süre bir araya gelmemesi sonucu kusura bakmaksızın evlilik birliğinin artık sağlanamayacağının kanıtlanması sebebiyle sona ermesine sebep olan ilkedir. Bu ilke Türk Medeni Kanunu’nun 166. Maddesinin 4. Fıkrasının temelini oluşturmakta ise de bu madde Anayasa Mahkemesi’nin 2023/116 Esas, 2024/56 Karar sayılı ve 22.2.2024 tarihli kararı ile iptal edilmiştir3.
· İrade ilkesi: Anlaşmalı boşanmanın temelini oluşturan ilkedir. Fakat yine de tek başına değil temelden sarsılma ilkesi ile birlikte bu temelde yer almaktadır4.
Türk Hukuk Sistemi’nde bu ilkelerin her biri boşanma sebepleri içinde ayrı ayrı kısmi olarak yer almakta olup karma sistem kabul edilmektedir. Biz bu ilkelerden kusur ilkesinin boşanma davalarındaki yerini ve Yargıtay’ın bakış açısını inceleyeceğiz.
Boşanma sebepleri özel ve genel sebepler olmak üzere iki çeşittir. Genel sebepler evlilik birliğinin temelinden sarsılması, anlaşmalı boşanma ve eylemli ayrılık sebebiyle boşanmadır. Özel sebepler ise zina, pek kötü davranış, haysiyetsiz hayat sürme, akıl hastalığı, terk, hayata kast, onur kırıcı davranış ve küçük düşürücü suç işlemedir. Bu ayrım Türk Medeni Kanunu’ndan kaynaklanmaktadır.
Boşanma davalarında boşanma kararı ile birlikte boşanma kararı sonrası birtakım ihtiyaçlar sebebiyle boşanmanın eki mahiyetinde de kararlar tesis edilir. Bu kararlar için de ayrıca gerekli kusur değerlendirmesi yapılmalıdır. Özel sebepler ile açılan boşanma davalarında her ne kadar eşler arasında kusur kıyaslaması yapılmazsa da genel sebepler ile açılan boşanma davalarında kusur kıyaslaması yapılır. Kusur kıyaslaması hangi eşin hangi eşten daha ağır kusurlu olduğunun tespitinde önem arz eder. Kusur; tam kusur, ağır kusur, hafif kusur ve eşit kusur şeklindedir.
“Kimse kendi kusuruna dayanarak hak iddia edemez.”
Hukuktaki temel ilkelerden biri de kimsenin kendi kusurundan dolayı hak talep edemeyeceğidir. Bu sebeple eğer davayı açan eş tam kusurlu ise o zaman dava reddedilecektir. Fakat eğer davayı açan eş ağır kusurlu ve diğer eş hafif kusurlu ise; hafif kusurlu eşin boşanma talebine itirazının kabul edilmesi için hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmaması ve korunmaya değer bir yararının kalmaması gerekmektedir. Eğer bu şartlar yoksa davayı açan eş ağır kusurlu olsa bile boşanmaya karar verilecektir5.
“Zehirli ağacın meyvesi zehirli olur.”
Öncelikle bir eylemin mahkemece kusur kapsamına alınması eylemin varlığını ispat için sunulan delilin hukuka uygun yollarla elde edilmiş olması gerekmektedir. Bu sebeple eğer hukuka uygun yollarla elde edilmediği ispatlanan bir delil mahkemeye sunulduysa mahkeme bu delili hukuka aykırı delil olarak kabul edip hükme esas almaz. Bu da delilin ispatladığı vakıayı kusur değerlendirmesi dışında bırakır6.
“Tahrik kapsamında ise…”
Yargıtay bazı eylemleri karşı tarafça kısa süre önce yapılan eylemlere tepki olarak değerlendirip bunları kusur olarak kabul etmemektedir7. Bu sebeple karşı tarafın eyleminden bağımsız olarak yapılan eylemleri gerçekleştiren eşe kusur yüklense de eğer tahrik kapsamında yapılan bir eylemse kusur değerlendirmesinde kullanılmaz. Ancak ve ancak eğer bu eylem tepki sınırlarını aşmışsa bu da kusurlu eylem sayılır.
“Kol kırılıp yen içinde kalırsa”
Evlilik içerisinde boşanmaya sebep olabilecek eylemlerden sonra evlilik birliği devam etmişse, eşlerden biri bu eylemi hoşgörü ile karşılamışsa, kimseye anlatmadıysa veya eyleme geçmediyse bu eylemin artık affedildiği kabul edilir ve artık kusur değerlendirmesi kapsamına alınmaz8. Yargıtay af kapsamına alınan eylemleri artık kusurlu saymaz ve boşanmaya sebep olarak görmez.
“…geçmişte aramanın ne anlamı var. Kaftan eskimişse çıkar, at”
Dostoyevski
İşte Yargıtay tam olarak bunu kastetmektedir. Aldatma, hile ve cebir halleri hariç eğer evlilikten önce gerçekleşmiş bir eylem söz konusu ise bu da eylemi gerçekleştiren eşe kusur olarak yüklenemeyecektir. Ancak bu durum eylemin evlilikten sonra devam ettirilmemesi halinde geçerli olacaktır. Aldatma, hile ve cebir hallerinde de boşanma değil evliliğin iptali söz konusu olacaktır.
“Kesin hüküm etkisi”
Eğer eşlerden biri daha önce diğer eşin bir eylemine dayanıp dava açmışsa ve dava reddedilip kesinleşmişse bir daha bu eyleme dayanıp dava açamaz. Zira kesin hüküm etkisini doğurmuş olur ve aynı eylem yeni bir davaya konu edilemez.
“Toplumsal değerler mi, bireyin iradesi mi”
Boşanma davalarında öne sürülen sebeplere konu eylemlerin kusur olarak kabul edilip edilemeyeceği toplumsal fayda ile bireysel haklar arasında denge kurularak kararlaştırılır. Her ne kadar denge kurularak içtihat oluşturulduğu düşünülse de irade teorisinin sadece iki tarafın boşanmak istemesi halinde kullanılmasından, toplumsal değerlerin daha çok nazara alındığı anlaşılmaktadır.
Bu durum eşlerin karşılıklı eylemlerinden dolayı kusur kıyaslaması yapılırken ortaya çıkmaktadır. Eşlerden birinin zina eyleminden dolayı yüklenen kusur ile diğer eşin fiziksel şiddet eyleminden dolayı yüklenen kusur eşit kusur olarak değerlendirilmektedir. Kanaatimce zina eylemi ne kadar ağır olursa olsun fiziksel şiddet eyleminin karşısında eşdeğer ağırlıkta kabul edilemeyecektir. Zira böyle bir karar toplumumuzda zaten sık sık rastlanan fiziksel şiddet eylemini yeterince dışlamayacak ve bazı sebeplerin şiddete meşru zemin oluşturabileceği kanaatini uyandıracaktır. Fakat unutmamalıyız ki hiçbir eylem şiddeti meşru gösteremeyecektir.
Her davaya konu olan vakıalara göre farklılık gösteren kararlar bulunmakla birlikte bu kararlar az çok Yargıtay’ın olaylara yüklenecek kusuru belirlediği bilinmektedir. Bu farklılıkların bu yazıya sığması mümkün olmadığından sadece genel bakış açısından bahsetmekle yetinildi.
Av. Bilge İŞ
KAYNAKLAR
1 Emine Eda GÜVENER,Türk Aile Hukukunda Boşanma Sebepleri Ve Kusur İlkesi,s. 24-28
2 Emine Eda GÜVENER,Türk Aile Hukukunda Boşanma Sebepleri Ve Kusur İlkesi,s. 27
3 Resmi Gazete- 19.4.2024 Tarihli
4 Ömer Uğur GENÇCAN, Boşanma Hukuku, Ankara 2023, 1. Cilt s. 109
5 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 3215-3973 29.3.2004 T.
6 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2015/26918 E. 2017/6688 K. 1.6.2017 T.
7 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2022/4331 E. 2022/6792 K. 5.07.2022 T.
8 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2022/1452 E. 2022/7683 K. 04.10.2022
Ener Avukatlık Bürosu ile +90 212 570 4046 numaralı hattımız üzerinden iletişime geçebilirsiniz!