MUAVAZAA VE MİRASTAN MAL KAÇIRMA
MUAVAZAA VE MİRASTAN MAL KAÇIRMA
Muvazaa kavramı irade ile beyan arasındaki uyumsuzluk demektir. Taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerini yansıtmayan görünürde geçerli olmasına rağmen kendi aralarında bir hüküm ifade etmeyen işlem konusunda anlaşmakta ve üçüncü kişilere bu işlemi varmış gibi lanse etmektedirler. Muvazaanın en yaygın örneklerinden biri muris muvaazasıdır. Muris muvazaasında taraflar gerçekte var olan bağışlama işlemini satış işlemi gibi göstererek diğer murislerden yani üçüncü kişilerden mal kaçırmayı hedeflemektedirler. Buradaki temel amaç saklı paylı mirasçıların ileride tenkis davası açarak kanuni hakları olan miras paylarını almalarının önüne geçmektir. Muris muvazaasında yapılan karşılıksız kazandırmalar satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi gösterilmektedir. Ancak özellikle ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde bağış olarak devredilen taşınmazların değeri ile kalan taşınmazların değerleri arasında hakkaniyetli bir oran olmadığı durumlarda muvazaa durumunun varlığı gündeme gelebilmektedir. Bu konuyla ilgili olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da içtihat birliğine gitmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2022/388 E. 2024/97 K. 14.02.2024 tarihli kararı şu şekildedir :
“…Celp edilen kayıtlardan miras bırakanın maliki olduğu 9 ve 630 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını davalı kızı ...'e, 678 parsel sayılı taşınmazdaki payını ise diğer davalı kızı ...'ya 28.08.2001 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiği, dava konusu 617 parsel sayılı taşınmazda miras bırakana ait payların ise miras bırakana vekâleten davalı ...'in oğlu Tahsin tarafından davalılara 2009 yılında bağış yoluyla devredildiği, terekede paydaşı olduğu 628 parsel sayılı taşınmazının kaldığı sabittir. Dosya kapsamı ve dinlenen tanık beyanlarından, miras bırakanın 1999 depreminde evinin yıkılması üzerine kendisinden önce ölen oğlu ...’ın eşinin yanında bir süre kalmak istediği ancak ...'in kabul etmediği, onu kovduğu, dolayısıyla davacıların annesi olan ... ile beşeri ilişkilerinin iyi olmadığı, davacıların da annelerinin yanında kaldıkları ve onunla birlikte hareket ettikleri hususlarının belirtildiği anlaşılmaktadır. Miras bırakanın 2001 yılında maliki olduğu üç parça taşınmazdaki payların ölünceye kadar bakma akdi ile, 2009 yılında ise bir parça taşınmazdaki payının ise bağış akdi ile davalı kızlarına devredildiği, miras bırakanın geride paydaşı olduğu bir parça taşınmazının kaldığı anlaşılmakta olup miras bırakanın bakım ihtiyacını daha az sayıda taşınmaz paylarını vererek karşılaması mümkün iken makul sayılabilecek nispetten çok daha fazla taşınmazını temlik ettiği, ölümünden kısa bir süre önce verdiği vekâletname ile bir taşınmazının da aynı davalılara bağış yoluyla devredildiği, devredilen taşınmazların toplam değerlerinin, geride kalan taşınmazının değerine olan oranı gözetildiğinde makul sınırın aşıldığı, tüm bu olgular karşısında miras bırakanın temliklerdeki irade ve amacının mirasçılarından mal kaçırmak olduğunun davacı tarafça ispat edildiği sonucuna varılmıştır…”
Şeklinde hüküm vermiştir.
Muvazaa iddiasının ispatı her türlü delille mümkündür. 1974/1 E. 1974/2 K. 01.04.1974 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da belirtildiği üzere muvazaa iddiasında bulunmak için saklı pay hakkına sahip olmak zorunluluğu bulunmamaktadır. Yasal miras payı ihlal edilen herkes muvazaa iddiasında bulunabilir. Muvazaa iddiasında bulunan taraf miras bırakan ile davalı arasında yapılan sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar bu nedenle davalarını tanık dahil her türlü delille ispatlayabilirler. Bu durum yukarıda yer verdiğimiz yargıtay içitihadında da hükme bağlanmıştır. Ancak elbette sürecin daha sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi ve iddiaların doğru şekilde ileri sürülmesi için alanında uzman bir avukat ile çalışmak gerektiğini belirtmek isteriz.
Stj. Av. Gaye AMİKLİOĞLU & Av. Selçuk ENER
Ener Avukatlık Bürosu ile +90 212 570 4046 numaralı hattımız üzerinden iletişime geçebilirsiniz!