Tam Kusurlu Kişi Boşanma Davası Açamaz


Yazar: Av. Bilge İŞ & Av. Selçuk ENER
18.07.2024 17:07:48
Tam Kusurlu Kişi Boşanma Davası Açamaz

Hukukumuzda kimse kendi kusuruna dayanarak dava açamayacağı yönünde ilke hakim olup bu sebeple boşanma davasında dava açılması ile birlikte davanın kabulüne karar verilmesi için davalının az da olsa kusurunun olması gerekmektedir. Kusuru tam olan kişinin davası kabul edilemez. Zira bu durum kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu,  2021/851 E. 2022/902 K. 14.06.2022 tarihli kararı şu şekildedir.

“…6. İstanbul Anadolu 12. Aile Mahkemesinin 14.04.2016 tarihli ve 2014/933 E., 2016/320 K. sayılı kararı ile; tarafların ruhen ve fikren anlaşamadıkları, eşlerin birbirlerine karşı saygı ve sevgilerinin kalmadığı, davacının “ortak çocuğun kendisinden olmadığını dahi düşünecek kadar” güven problemi olduğu, kadının lüks taleplerini karşılamak üzere erkeğin şirketten para çekerek kendisini zarara soktuğu, şirket hisselerini devretmek zorunda kaldığı, buna karşılık erkeğinde kıskançlık sebebiyle eşine nefes aldırmadığı, şüpheleri nedeniyle kadının hamileliği ve doğum sonrasında çocuğuna ilgisiz davrandığı, hâl böyle olunca evliliğin kısa sürede bu hâle gelmesine eşlerin eşit kusurları ile sebep olduğu gerekçesi ile tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, ortak çocuk yararına 1.000TL tedbir-iştirak nafakası ile kadın yararına 1.000TL tedbir-yoksulluk nafakası ödenmesine, eşit kusur nedeniyle eşlerin tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraflarca temyiz isteminde bulunulmuştur.

8. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10.10.2017 tarihli ve 2016/20985 E., 2017/10824 K. sayılı kararı ile;

“…Davalı kadın, süresi içinde bildirdiği tanığı ...'nın dinlenilmesinden açıkça vazgeçmediği gibi, bu tanık yönünden Hukuk Muhakemeleri Kanununun 241. maddesi koşulları da oluşmamıştır. Davalının dinlenmesinden açıkça vazgeçmediği ... dinlenmeden, hüküm kurulması davalının hukuki dinlenilme hakkının (HMK m.27) ihlali niteliğinde olup, bu tanığın HMK'nın 240 ve devamı maddeleri gereğince usulünce davetiye ile çağrılarak dinlenilip, delillerin hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı:

9. İstanbul Anadolu 12. Aile Mahkemesinin 21.06.2018 tarihli ve 2017/1071 E., 2018/561 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyulmuş ve dinlenilmesi belirtilen tanık ...’nın beyanı alınarak tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, ortak çocuk yararına 1.000TL tedbir-iştirak nafakası ile kadın yararına 1.000TL tedbir-yoksulluk nafakası ödenmesine, eşit kusur nedeniyle eşlerin tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

11. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 19.03.2019 tarihli ve 2018/7221 E., 2019/2987 K. sayılı kararı ile;

“…,Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması Anayasa hükmüdür (m. 141/3). Mahkemenin, tarafların açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesi ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesi hukuki dinlenilme hakkının da (HMK m.27) gereğidir. Yargı organları her iki tarafın iddia ve savunmaları ile delillerini değerlendirip, sabit görülen maddi vakıaları ve bunlardan çıkardıkları sonuç ve hukuki sebepleri gerekçelerine yansıtmalıdırlar.

Somut olaya gelince; davacı erkek tarafından 20.11.2014 tarihinde açılan boşanma davasının yapılan muhakemesi sonucunda ilk derece mahkemesince verilen 14/04/2016 tarihli ilk hüküm davalı kadının, "Dinlenmesinden açıkça vazgeçmediği tanığı ... dinlenmeden, hüküm kurulması davalının hukuki dinlenilme hakkının (HMK m.27) ihlali niteliğinde olduğu, bu tanığın HMK'nın 240 ve devamı maddeleri gereğince usulünce davetiye ile çağrılarak dinlenilip, delillerin hep birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği" belirtilerek, Dairemizin 10.10.2017 tarihli ilamıyla hüküm bozulmuş, mahkemece bozmaya uyulmuş, bozma sonrası verilen 21.06.2018 tarihli son kararın gerekçesinde mahkemece dosyanın geçirdiği safahat özetlenerek anlatıldıktan sonra, "Tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Yargıtay bozma kapsamı doğrultusunda eksikliklerin giderilerek aşağıdaki gibi karar vermek gerekmiştir" şeklinde gerekçe oluşturulmakla yetinilmiş, taraflara kusur olarak isnat olunan vakıalar somut olarak gösterilmemiştir. Gerçekleşen bu durum karşısında, karar yeterli gerekçeden yoksun olup, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294/1-c maddesindeki unsurları içermemektedir. Bu bakımdan, gerekçesiz karar oluşturulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.bozmaya uyularak verilen kararda taraflara kusur olarak isnat olunan vakıalar somut olarak gösterilmediği, gerçekleşen bu durum karşısında kararın yeterli gerekçeden yoksun olduğu hal böyle olunca gerekçesiz karar oluşturulmasının usul ve kanuna aykırı olduğu ve bozmayı gerektirdiği gerekçesiyle kararın bozulduğu bozma sebebine göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir,...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin Üçüncü Kararı:

12. İstanbul Anadolu 12. Aile Mahkemesinin 26.12.2019 tarihli ve 2019/659 E., 2019/948 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak verilen kararda tarafların ruhen ve fikren anlaşamadıkları, eşlerin birbirlerine karşı saygı ve sevgilerinin kalmadığı, davacının “ortak çocuğun kendisinden olmadığını dahi düşünecek kadar” güven problemi olduğu, kadının lüks taleplerini karşılamak üzere erkeğin şirketten para çekerek kendisini zarara soktuğu, şirket hisselerini devretmek zorunda kaldığı, buna karşılık erkeğin de kıskançlık sebebiyle eşine nefes aldırmadığı, şüpheleri nedeniyle kadının hamileliği ve doğum sonrasında çocuğuna ilgisiz davrandığı, hâl böyle olunca boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu oldukları gerekçesi ile tarafların boşanmalarına, velâyetin anneye verilmesine, ortak çocuk yararına 1.000TL tedbir-iştirak nafakası ile kadın yararına 1.000TL tedbir-yoksulluk nafakası ödenmesine, eşit kusur nedeniyle eşlerin tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı:

13. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

14. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 20.10.2020 tarihli ve 2020/1316 E., 2020/4872 K. sayılı kararı ile;

“…Mahkemece, erkek tarafından açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonucunda, taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davacı erkeğin aşırı kıskanç olduğu ve ortak çocuğa ilgisiz davrandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece davalı kadına kusur olarak yüklenen lüks taleplerinin olduğu, erkeğin bu talepleri karşılamak için kendisini zarara soktuğu, şirket hissesini devrettiği vakıalarının ispat edilemediği, ispat edilemeyen vakıanın kusur olarak yüklenemeyeceği açıktır. Gerçekleşen bu olay karşısında davacı erkeğin boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda tamamen kusurlu olduğu anlaşılmaktadır.

Türk Medeni Kanunu'nun 166. maddesinde "Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği" hükme bağlanmıştır. Bu hükmü, tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamak ve değerlendirmek doğru değildir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanunu'nun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalı-davacının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK m. 166/2).

Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tamamen davacı erkeğin tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalı kadına atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle erkeğin boşanma davasının reddi gerekirken, kanun hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

15. İstanbul Anadolu 12. Aile Mahkemesinin 15.06.2021 tarihli ve 2021/245 E., 2021/546 K. sayılı kararı ile Yargıtay bozma ilamının yerinde görülmediği, önceki gerekçede belirtildiği gibi tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

16. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık somut olayda; boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşin kusurlu davranışlarının ispat edilip edilmediği, burada varılacak sonuca göre davacı eşin evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

18. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

19. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;

"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.

20. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.

21. Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m. 2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

22. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer'îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

23. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m. 166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK m. 166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir.

24. Eldeki davaya gelince; yerel mahkemece davacı erkek eşin tespit edilen kusurlu davranışları yanında davalı kadın eşe “lüks taleplerinin bulunduğu, erkeğin bu talepleri karşılamak üzere kendisini zarara soktuğu ve şirket hisselerini devretmek zorunda kaldığı” şeklindeki davranışlarıyla boşanmaya sebep olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece kadına yüklenen kusurlu davranışların ispat edilemediği, ispat edilemeyen bu vakıaların kusur olarak yüklenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek karar bozulmuştur.

25. Tüm bu açıklananların ışığı altında; eşlerin evlendikten sonra yaklaşık bir ay birlikte yaşadıkları, tarafların geçimsizlik iddiasına ilişkin davacının Yalçın Kılıçarslan, Ertan Turna, Yunus Demirhan ve ...’u tanık olarak dinlettiği, Yalçın Kılıçarsalan’ın tarafların tanışmasına şahit olduğu, bundan sonra gelişen diyaloglara davacının istemi üzerine müdahil olmadığı, tarafların düğünlerine katıldığı, evlilikten bir ay sonra davacı ile görüştüğü, bu görüşmede davacıdan “evine gitmediğini, maddi-manevi sıkıntıları olduğunu, yanlış evlilik nedeniyle ailesine karşı hata yaptığını” duyduğunu ve devamında davacı hakkında “evlendikten sonra işlerinin takibini bırakarak psikolojik olarak çöküntü halinde olduğu” yorumunu yaptığı, Ertan Turna’nın ise davacının yeğeni olduğu, birlikte çalıştıkları, davacının evlendikten sonra “sorumsuz harcamaları sebebiyle şirketi ve kendisini zora soktuğu” şeklinde beyanda bulunduğu, Yunus Demirhan’ın davacının iş ortağı olduğu, taraflar arasındaki geçimsizliğe ilişkin bilgi ve görgüsünün bulunmadığı, beyanlarının tamamının davacının evlendikten sonraki döneme ilişkin ekonomik durumunu içerir bilgilerden ibaret olduğu, son olarak ...’un davacının çocukluk arkadaşı olduğu, davalı ile ilgili beyanlarının kendi düşünce ve gözlemlerine dayalı olduğu, tarafların geçimsizliğine ilişkin somut bilgisinin olmadığı, dolayısıyla dinlenen bu tanık beyanlarına göre Mahkemece kadın eşe yüklenen kusurlu davranışların kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. Özel Daire bozma kararında belirtildiği şekilde; mevcut olaylara göre evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki, bu sonuca ulaşılması tümüyle erkek eşin tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, boşanmaya sebep olan olaylarda kadından kaynaklanan kusurlu bir davranışın varlığı ispat edilememiştir.

26. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; somut olay değerlendirildiğinde boşanmaya sebep olan olaylarda kadının az da olsa kusurunun bulunduğu, hâl böyle olunca TMK’nın 166/2. maddesinde yazılı koşulların gerçekleştiği, dolayısıyla direnme kararının bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

27. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

28. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır…”

Yukarıdaki içtihattan anlaşılacağı üzere sadece kendi kusuruna dayanarak kimse dava açamayacaktır. Açsa da reddedilecektir. Boşanmak isteyen kişinin boşanmasına karar verilebilmesi için davalının da kusurlarının varlığına dair delil sunması gerekecektir. Bu sebeple dava sırasında ve hatta öncesinde neyin gerekli olduğu hususunun bilinerek sürece başlanması gerekmektedir. Bu sebeple dava açılırken bu hususa önem verilmeli ve gerek dava öncesi gerekse dava sırasında ve hatta davadan sonra da bir avukata danışılması veya sürecin bir avukat ile yürütülmesi elzemdir.

Ener Avukatlık Bürosu ile +90 212 570 4046 numaralı hattımız üzerinden iletişime geçebilirsiniz!