Taşınmaz Üzerindeki Hacizlerin Kaldırılmasına İlişkin


Yazar: Av. Selçuk ENER & Stj. Av. Ahmet Talha SOYDAN
29.07.2024 17:44:46
Taşınmaz Üzerindeki Hacizlerin Kaldırılmasına İlişkin

Bir hak veya alacağın zorla tahsili, ancak devlet organları tarafından, kapsamı kanunla belirlenmiş şekilde yerine getirilebilir. İcra ve İflas hukuku da alacaklıların, alacaklarını elde edememesi dolayısıyla borçlunun malvarlığı ile sorumlu olduğu borcun, devlet kudreti ile fiilen tahsil edilmesini düzenleyen hukuk dalı olarak açıklanabilir.

Modern hukuk sisteminde ve hukukumuzda kural olan borçlunun yalnızca malvarlığı ile sorumlu olduğudur. Nitekim Anayasa’nın 38. Maddesinde ‘’Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmesinden dolayı özgürlüğünden alıkoyulamaz.’’ şeklinde ifade edilmiştir. Dolayısıyla alacaklılar elde edilmek istenen haksız fiil dolayısıyla veya sözleşmeden kaynaklanan hak ve alacaklarını tahsil etmek üzere borçlunun malvarlığına müracaat ederler. İnsan olmanın gerekliliğinden hareketle Anayasa ve uluslararası anlaşmalar ile koruma altına alınmış temel hak ve hürriyetlerden bahisle, borçlunun ve ailesinin yaşaması ve hayatını idame ettirebilmesi için kişilerin her türlü mal ve haklarının haczi mümkün kılınmamaktadır. Nitekim bu durum AY m.17  ‘’Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.’’ hükmü ile koruma altına alınmıştır. Bu doğrultuda ‘’haczi caiz olmayan mallar ve haklar’’ başlığıyla borçluların anılan menfaatleri İİK m.82 kanun hükmü uyarınca koruma altına alınmıştır. Haczedilemeyen mallar ve haklara ilişkin hükümler cüzi icrada ve külli icrada uygulanır.

Haczi caiz olmayan mallar ve haklar başlıklı kanun hükmünde sayılan tahdidi hükümlerden biri ve en sonuncusu da Borçlunun haline münasip evidir. Buradaki evden maksat yerel geleneklere göre mesken (konut) olarak kullanılmaya elverişli olan yerlerdir. Bu bağlamda, bağımsız ev, baraka, bağ evi, kat mülkiyeti maddedeki ev tanımına dahildir. Borçlunun sosyal ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin durumuna göre asgari düzeyde ihtiyaç duyduğu mesken, borçlunun haline münasip evi olarak tanımlanmaktadır. Haline münasip ev oturduğu ev olduğu gibi kira geliri elde ettiği bir ev de olabilmektedir. Borçlunun ve ailesinin ihtiyaçlarını karşılayan haline münasip meskenin niteliği ve durumu ihtiyaç duyulan ortalama asgari düzeyi aşmamalıdır. Bu sınır yöneltilecek bir meskeniyet iddiası ile 7 gün içinde bulunulacak şikayet durumunda keşif yapılarak bilirkişi marifetiyle belirlenecektir. İhtiyaç fazlası olan lüks taşınmazın, meskeniyet iddiasına konu olması halinde mevzu bahis taşınmaz satılarak borçlunun ihtiyacını karşılayacak bir mesken değeri taşıyan meblağ borçtan mahsup edilecektir. Konuyla ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun aşağıdaki kararı açıklayıcı bulunmaktadır.

               Yargıtay HGK 2017/8-1865 E. 2019/270  K. 07.03.2019 T. Sayılı kararı

“…İİK\'nun 82/12. Maddesi gereğince, borçlunun \"haline münasip\" evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki \"aile\" terimi, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. Mahkemece, borçlunun sözü edilenlerle birlikte barınması için zorunlu olan haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden yukarıda nitelikleri belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı alacaklıya ödenmelidir.  Bu kıstasları aşan nitelik ve evsaftaki yerlerle, makul ölçüleri geçen oda ve salonu kapsayan ve ikamet için zorunlu öğeleri içeren bir meskenin dışındaki yerler, maddede öngörülen amaca aykırıdır. Borçlunun görev ve sıfatı, kendisinin yukarıda belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesini gerektirmez. Takip hukukunda asıl olan borcun ödenmesidir. İcra mahkemesi ve icra dairesi, takip aşamasında alacaklı ve borçlunun karşılıklı olarak menfaatlerini gözetmekle yükümlüdür.’’

Meskeniyet iddiasının borçlunun yaşadığı bölge ve sosyal statü de nazara alınarak belirlenmesi gerekmektedir. Örneğin Şehir merkezinde yaşayan biri sırf borçlu olmasından ötürü köylerde veya sosyal haklarına aykırı şartlar altında yaşamak zorunda bırakılmamalıdır. Yargıtay’ın da kararları bu yöndedir. Zira düzenleme konusu hak kanunda ‘’haline münasip ev’’ olarak nitelendirilmiştir. Fakat bu durum alacaklı ile borçlu arasındaki dengeyi bozacak ve kanunun amacına ters düşecek şekilde lüks bir yaşantının devam ettirilmesine neden olmamalıdır. Bakmakla yükümlü olunan aile tanımı yaşanılan bölgenin anlayışına ve bulunduğu duruma göre değişkenlik gösterebilmektedir. Her ne kadar hane halkının ve eşin haczedilemezlik şikayetinde bulunabilmesinin borçluya tanınan münhasır hak olduğu gerekçesiyle mümkün olmadığını savunan görüşler ve Yargıtay kararları mevcut olsa da AYM’nin aşağıda belirtilen kararı ile eşin de meskeniyet iddiası ve şikayetinde bulanabilmesinin yasal haklar ve özgürlükler açısından gerekli olduğu ifade edilmiştir. Nitekim haczedilmesi istenen haline münasip ev borçlu adına kayıtlı olsa da aile efradı bu durumdan etkilenecektir.

AYM. 12.12.2019, B. No. 2016/10454 (RG. 08.04.2020, S. 31093)

‘’…Bu nedenle haczedilen evin aile konutu olduğu durumlarda “hâline münasip ev” kavramı sadece borçlunun değil borçlunun ve ailesinin sosyal ve ekonomik durumuna uygun olan konut biçiminde anlaşılmalıdır. Anayasa\'nın aile konutuyla ilgili olarak devlete yüklediği pozitif yükümlülükler mülkiyet hakkından bağımsızdır. Aile konutunun maliki olmayan eşin koruyucu yetkileri kullanmasının engellenmesi bu yükümlülüklerin ihlali sonucunu doğurabilir. Aile konutunun haczedilmesine karşı borçlunun eşinin de yargı yoluna gitmekte hukuki yararının olduğu değerlendirildiğinde aile konutu güvencesinden kaynaklanan haklarını ileri sürebilme ve bunları yargı mercilerinde tartıştırabilme imkânına sahip olması gerekir...’’

Borçlu kişinin ekonomik şartları dolayısıyla kiralık ev tutabilecek olması, meskeniyet iddiasında bulunmasına engel bir durum değildir. Yargıtay da bu görüştedir. Aynı şekilde kişinin paylı mülkiyetteki bir evi ya da izale-i şüyu davasına konu bir meskeni dava konusu olabilir. Burada da kişinin ev alabilecek bir bedel elde edip edemeyeceği araştırma konusu olur. Öğretide kabul gören görüş, haczedilemezlik iddiasının icra müdürü tarafından değerlendirilmesi ve karar vermesi gerekliliğidir. Fakat uygulamada oluşabilecek sorunlar dolayısıyla Yargıtay görüşüne göre icra müdürünün bir takdir yetkisi bulunmamakta ve uyuşmazlık şikayete tabi olarak çözüme kavuşturulmaktadır.

Ener Avukatlık Bürosu ile +90 212 570 4046 numaralı hattımız üzerinden iletişime geçebilirsiniz!